Konuşma Seansları
- Göktuğ Yılmaz
- 19 Ara 2023
- 2 dakikada okunur
Dolambaçlı yollarla bir yazı yazmak istesem karmaşık bir cümleyle girmem lazımdı sanırım söze fakat anlıyor ve hissediyorum ki ruh hâliniz, günlük hayat rutininin getirdiği sıkıntı ve problemlerden dolayı bezgin bir kıvama daha yakın, bu yüzden daha anlaşılır ve sıcak konuşmaya çalışacağım, yaşam sizi yeterince yordu daha fazlasına lüzum yok. Nasıl bir yol izlemeliyiz hayatlar ve hayatımız uğruna? Bunun genel bir doğrusu yahut kabulü olduğunu pek zannetmiyorum, öyle ki aynı duruma maruz kalan insanlar farklı tepkilerle yaşamı kendileri için “devam ettirebilir” kılar dolayısıyla insan şöyle bir yaşam sürmeli demekten hayli uzağım ve bu düşünceyi bertaraf ediyorum. Denilebilir ki etik. Etik bu yazının konusu değil, etik zaten uymamız gereken ve tartışmaya kapalı bir konu bu yüzden farklı tepkilerin onun dairesi içinde yer aldığını varsayarak bütün bunları düşünmeliyiz, aksi yanlıştır ve yaşamı her daim çekilmez kılan bencilliğin ürünüdür. Bir aralar şöyle bir mısra yazmıştım:
“İsa’nın sevgisini bellemek istiyorum”
İsa peygamber bir semboldür, her daim iyinin bilakis kötüye karşı iyinin savunucusudur; kendini insanlık için feda eder. Bu bir ütopyadır, varılabilecek en nihai yerdir, sevgi bağının ulaşabileceği tepe noktasıdır. Bunu diğerkâmlıkla da ifade edebiliriz ya da bizzat o değilse bile onun getirdiği düşünce sisteminin, yaşam algısının bir neticesi ve uzantısıdır. Bu noktada kendi gerçekliğimize geri dönelim ve sevginin neresindeyiz diye soralım. Onu, sadece kendimize yahut bizim için değerli olanlara mı sunuyoruz yoksa yaşam ve yaşamımız için vazgeçilmez bir olgu olarak mı kabul ediyoruz? Sevgiyi sadece kendimize ve bizim için mühim olanlara sunmanın hatrı sayılır bir kolaylık ve rahatlık getirdiği gerçektir çünkü bu duygunu hor kullanacak bir durum ya da birisi yoktur etrafta, insan kendisini güvende hisseder. Durum böyle bile olsa bu, grupları birbirine yaklaştırıp kitleleri gitgide birbirinden bağımsız duruma getirir, insanoğlu kolonileşmeye doğru yol alır. Elbette bu dünya bütüncül bir iyi niyet göstergesi olamaz fakat durduğumuz konum ferdi olarak senin tercihini akabinde ise insanlık için ne düşündüğünü gösterir. Ben boş bakışlarla bu karmaşayı -beceremeyeceğimi bilmeme rağmen- çözmeye çalışıyorum. Bir tarafım olabildiğince nefsanî duygularla yaşamdaki hazları elde etmek istiyor ve bunu hakkı görüyor öteki yanım ise böyle bir bireyselliğin insan doğasına uygun olmadığını söylüyor bana. Her şey zıttını içeriyor, kabul ve inkâr aynı ortamda barınıyor, bütün yaratılış bu denge üzerine kurulmuş. Sanırım sevgi de karşıtıyla beraber var ve buna da nefret diyorlar. Güçlü kelimeler sevgi ve nefret, bir insanın başka bir insana hissettiği tüm duyguları tek bir kelimede toplayabilecek kadar kuvvetli. İnsan olarak her ikisini de, her ikisinin oluşturduğu sayısız alt duyguyu da hissediyoruz, o zaman bütün hissiyatlar temel iki duyguya mı dayanıyor? Bu yazıya başlarken böyle bir çıkarım henüz aklımda yoktu, düşündükçe ve yazdıkça insan zihni sınırlarını zorluyor ve yeni şeyler türetiyor. Ben yine de sevginin ve onun doğurduklarının tarafında olmaya çalışacağım, nefretimi de yok saymayacağım elbet çünkü var olan bir şeyi yok saymak iki artı ikinin dört ettiğini kabul etmemek gibi bir durumdur. Nefretimin varlığını kabullenip onun beni kontrol etmemesini sağlamak burada mühim ve doğru olan galiba, bir keşiş ya da aziz değilim ama Lucifer olmayı da istemem açıkçası.
Benim için hakikate dair pek bir anlam ifade etmeyen bu dünyada, benliğimi çiğnemeyerek fakat yine de irademle kendime hâkim olmaya çalışacağım. Sözün başında yazının dolambaçlı olmaması niyetinde olduğumu belirtmiştim, gelinen noktaysa bu durumdan biraz sapmışa benziyor, ola ki hoş görülür.
Comentários