top of page

“SİMURG” KOD ADLI MARTI: “ALLAH KATINDA İMAR YOK, İMAN VAR!”

  • Yazarın fotoğrafı: vagonnecmi
    vagonnecmi
  • 6 Kas 2023
  • 5 dakikada okunur

Millet Mahallesi kuşları enteresan bir direniş gösteriyor. Dahası, aslında nebatatın bile gösterebileceği bu direnişi insanlar çoktan bıraktığı için, normal de artık enteresan geliyor.

Kuşların konduğu ve insanların aksine çöreklenip kalmak yerine kalkabildikleri de yeşilliklerin kesile kesile bitirilememiş olması ahaliyi şaşırtan ilk vakalardan biri. Yıllar içerisinde önce kavaklıklar jiletlendi. Yerlerine daha uzun ve geniş olan tünekler, aman, betonlar dikildi ve adlarına kuşlarla taşak geçer gibi konut denildi.

Pervazlara pervasızca gelenler ilkin kumrular oldu. Ağızlarında sap ve saman, götlerinde yumurtalarıyla cinayet mahalline geri intikal eden bu maktuller ev sahiplerince elde sapanla karşılanmasalar bile pek de makbul bulunmadılar. Üstelik üzerine tapu ya da kira sözleşmesi kayıtlı Süleymanlar boldu ve fakat kumruların hiçbirinin adı İbrahim değildi.

U ve r ve ğ ünlemeleriyle İbrahim olamayan kumrular kat maliklerinde birtakım rahatsızlıklar yarattı. Hanelerini müştereksiz aldıklarından ve apartmanlarında yumurta kırığı çocuk cikleri duymak istemediklerinden yakındılar. İbrahim olamasa da saf ve tırsak olabilen kumrularsa yıkılan yuvalarından bu kez daha kuramadan, yıkılın ulan buradan, diye kovulmalarına itiraz etmediler. Aksine hayvan yerine konulmadıkları için epey u uru uuğğ oldular.

Bu genekonamadı yaşamları süresince yumurtalarına ve pervazlara onlar için serilen yemlere göz diken kargaları Fatma Girik misali kovalayan beşerleri bir de ayrıca sevdiler.

Kargalarsa sanki bu işlere dün başlamışlar gibi bir muamele görmelerini henüz unutmuş değiller. Balkon masalarındaki para ve anahtar gibi çeşitli kapital ve menkullere devrim adına el koyan bazı gerilla kargalar gözlemlenmekle birlikte harcayamadıkları ya da süremeyip açamadıkları kapı ve kontakları yağmalamanın devrime ne faydası olacağını düşünen kargalar da var. Hiçbirinin adı Che ya da Fidel değil. Fazla fraksiyonları da yok, birileri gak derken diğerleri de guk diyebiliyor. Kimse de gak diyene et guk diyene şarap vermiyor. Artık yüksek katların çatılarında buluştukları için ağızlarını açtıklarında bir şey düşer diye nasiplerini bekleyen tilkiler de etrafta dolanmıyor. Önceleri Osmangazi’de Muradiye civarında uçmuşluğu olan ve ev içlerindeki dikiz kesildikleri televizyonlardan Muhteşem Yüzyıl görmüşlüğü olan hacı kargalar olaylara pek de şaşırmıyor. Ha yumurtalara dadanmalarını yeni fark etmişler, ha Şehzade Mustafa’nın nasıl öldüğünü yeni öğrenmişler, diyorlar.

Serçeler en büyüklerine minik, kendilerineyse sadece serçe denmesine bir tepki olarak içlerinde Sezen bulundurmuyorlar. Emlak zengini mahallenin artık serçe arabasına binmiyor olmalarından pek memnunlar. Emlak balonunun çocukların oynayamayacağı türden bir balon olmasından şikayetçilerken, ellerinden kaçıp giden hidrojenli balonlara nazaran oldukları yerde patlamalarından dolayı özellikle korkuyorlar.

Arada bir çöpsüz, denizsiz bir yerin üzerinde ve bulutsuz rüzgârsız bir göğün altında ne bok yemekte olduğu anlaşılamayan bir martı devriye atıyor. Şirine olarak da nam salan tek beyaz güvercinin bunca beton blok içerisinde, etrafındaki büyük ağaçlar yüzünden güdük kalan ağaçlar gibi iki kat kalan şahsına müstakil bir damdaki yuvasında yaptığı cilveler dikkatleri üzerine çekiyor. Taklacı bir güvercin her seferinde yalnızca bir takla atıyor, kimseye üzerine bahis oynatmayarak herkesi taklaya getiriyor.

Apolitik kuşlarsa anonim olarak kalmak istiyor.

Ancak tüm kuşların ortak bir direnişi var.

Ne ciktir olup az kilometre ötedeki Botanik Park Hayvanat Bahçesi’ne ilticacı olmaya niyetliler ne de Demirtaş çöplüğüne mülteci. Millet Bahçesi’z Millet Mahalle’lelerinde, kendi çöplüklerinde çöplenmeye kararlılar. El alemin hayvanı yarın bir gün bizim gökleri kendinin bellemesin, ezan dinmez kanat inmez, diyen kuşlar mahalleyi terk etmeyi beş vakit reddediyorlar. Gerilla kuşlar Küba’ya gitmenin kuş uçuşu bile az kilometre olmamasıyla ilgilenmeden, sarkık gagalarıyla kızıl göğe karşı direnme yeminleri ediyorlar.

-

İşte o kuşların martı olanının, Hacı Simurg’un hikâyesi de aşağı yukarı bu esnalarda başlıyor.

Hacı, çöplüklerden ettiği illallah’ları biriktiriyor, biriktiriyor ve tevekkülsel kumbarasını la ilahe illallah deyi cemaatle tekbir halde kılabilmek için Demirtaş yakınlarındaki mahallemize gider gelir oluyor.

Özellikle sabah ve akşam ezanları vakitlerinde, gökleri ve aslında göklerin ler’ini alıp gök bırakacak kadar dolduran bina çatılarını huşu içerisindeki ibadetleriyle tıka basa dolduran mahalleli kuşlara hayran kalıyor. Sanki çatı katları değil de Allah katları diye düşünüyor. Gözünü sevdiğimin ümmeti, kuşoğlu kuş misali o kattan bu kata.

Vallahülazim, her şey iyi de hoş da, bu kuş milleti ne demeye bunca kubbeye, minareye konmuyor da Allah’ı hep başka katlarda anıyorlar?


Apolitik ve militan ve gerilla kuşlardan müteşekkil çeşit cuntaların bir bu konuda hemzikir olması Hacı’nın ilgisini çekiyor. Dal kalmadığı için damdan dama kanatlanan fiskos konuşmalarda iki dama seti arası bunu söyledikçe kendisi gibi düşünen 30 kadar gaga buluyor. Bu 60 kanat gagalara getiriyor hacıyı, meseleyi danışması için bir imam bulup konuşsun diye yolcu uğurluyorlar. Güvercinler en son telgrafın tellerine kuşlar mı konar’ın klibinde oynamış olduğu için posta teşkilatına mensup Abdülhamitperver bir güvercin bulunamıyor çünkü.


Gelin ya da gidin ya da damat -dam’dan türettik- bu hazin ve mazın ama nazımsız, Nâzım okumamış ve zaten rezil bir nesirle hakkındaki tevatürlerin nesilden nesile geçmesini isteyen martının kıssasını kısaca kendi gagasından dinleyelim.

-

Ne olduysa bundan sonra oldu abicim.

Baksan her yerde imamlar, görsen hiçbir yerde değiller! Birisi diyor ki imam falanca bankanın yönetimindedir, birisi diyor imam yardım ve kurtarma cemiyetindedir, kimisi diyor postanededir, hastanededir, pastanededir, karakoldadır adliyededir.

Bir tek camilerde mi değiller abicim!

Diyorlarmış ki duyduğuma göre, vallahi çok zor durumdayız. Bir imam hatip gördük, bir ilahiyat okuduk. Her şey olduk, bir tek imam olamadık!

Bu mahallede millet var da devlet nerede abicim?


İmamlara tavsiyem. Camilerinizi jimnastik salonlarına çevirebilirsiniz. Halılarınızda ufak bir düzenleme yapmak bunun için yeterli olacağı gibi yalnızca Cuma günleri para kazanabildiğiniz bu emek ve insanlık dışı sömürüye de bir son vermiş olursunuz. Camilerinizin adlarını da bir gözden geçirseniz sizin için vakıa hayırlı olur. Mahallemizin Darüsselam adlı eski camisinin yalnızca adres tariflerinde kullanıldığı, bu adresin tarifinin de kıraathaneye çıkması hepimizin malumu. Adında selam olan bir yerin önünde selam verseniz aleyküm alacaklısı olarak veresiye, ya da omzun üstündeki deftere mükellef olarak işleniyorsunuz. Bir başka camimizin çay ocağı cennet adıyla işletiliyor. Ahali bu şarapsız hurisiz cennette kırk nurinin durmadan ne aradığı hususunda derin merak içerisinde. Bir türlü bitmek bilmemesi sayesinde hiç eskimeyen yeni camimizin altında yer alan dükkanlar bir yana, ahalinin kanını emer gibi parasını emmesiyle Şüheda adını fazlasıyla haketmesine ise bilakis tebriklerimi konduruyorum.


Adını vermek istemeyen martımız iyice kamufle olabilmek adına mart ayında bu bildiklerini bizlere aktarıyor. Canın boğazdan geldiğini belirtmek üzere de Boğaz kenarında bizimle buluşuyor. Dolmabahçe civarında yaşayan martımız, millete ait olduklarını sembolize etmek için meclise bağlanan saraylarda kendilerinin yaşadığını, saraylara layık olanların kendileri olduklarını düşünüyor. Çöplükleri insanlara bırakmış olmaktan gayet memnun. Vapurlarda simit kovalıyor olduklarına dair aşağılamaya yönelik ithamlaraysa gülüp geçiyor, ben balığımı bile Eminönü’de yemiyorum ulan, diyor. İkametimi de özellikle Kuşkonmaz’da gösteriyorum.


Heriflere anlatamıyorsun abicim, diyor. Ovaya kat mı dikilir, diyorsun, herkesin evinin altında bir kaya, yoksa da aman ne sağlam çakılmış kazıklar. Lan diyeceğim tam, hırbo, tarlanın üzerindesin, tarlanın ekmeğini betonla yersen sıçmasını da ölerek ödersin… Sonra dur oğlum, diyorum kendime. Bak işte sonunda doğruyu söylüyor. İyi bir kazığın üzerinde oturuyor hepsi. Böyle düşünüp söylemekten vazgeçince de kuş kadar aklınla ne bilirsin, diyorlar.


Ben simurgu bilmem abi. Arada bir Caferağa taraflarına takılmaya uçarım. Eskiden Trip diye bir yer vardı, ben tribe girmeyi sevmediğim için girmezdim. Az yakındaki tekelin önünde beklerdim. Tekelin adı buydu, ordan kalmadır adım. Hacı dediklerine de bakma, demeyle olunsa, Kadıköy’ün göbeğinde boğa değil Kâbe olurdu!


Anton Çehov

15 ‎Mart ‎2023 ‎Çarşamba, ‏‎04:15:11

-

16 ‎Temmuz ‎2023 ‎Pazar, ‏‎02:37:40

תגובות


  • Instagram
  • Facebook

Don't miss the fun.

Thanks for submitting!

© 2035 by Poise. Powered and secured by Wix

bottom of page